31 Mart Yerel Seçim sonuçları açıklanıp görev devir teslimi yapıldığında ortaya çıkan tablonun korkunç resmiyle; talanın, yağmanın kurumsallaşarak kök saldığı gerçeği ile yüzleştik.

Ve gördük ki;

Belediyeler, bir takım rant avcısı çıkar çevrelerinin, Türkiye Cumhuriyeti aleyhinde faaliyet gösteren derneklerin, vakıfların, cemaatlerin ve hatta AK Parti Örgütünün finansal kaynağı haline getirilmiş!

Durum böyle iken, YSK’nın İstanbul seçim sonuçlarına dair açıkladığı iptal kararını tartışmak anlamsızdır. 

Asıl tartışılması gereken; AKP’nin icraatları mercek altına alınarak kanun dışı yöntemlerle iktidarını ayakta tutma faaliyetleri olmalıdır!

Çünkü AKP, bir siyasi partiden ziyade devleti ele geçirme yönünde organize olmuş paralel bir yapı görüntüsü sergilemektedir.

Bu nedenledir ki; ‘İstanbıl’da kesinlikle bir şeyler oldu’ gibi mesnetsiz itirazlar gerekçe gösterilerek alınan seçimin iptali kararından çok daha vahimdir.

Bilinmelidir ki; YSK’nın mantıkla bağdaşmayan iptal kararı, AKP’nin devlet içinde paralel yapılanmasının ucube sonucudur.

Kaldı ki aynı zarfın içinden çıkan dört pusuladan sadece Sayın Ekrem İmamoğlu’nun tercih edilmesinde hile olduğunu ne skandal kararın muhatabı YSK’nın ne de başkasının izah edebilmesi mümkün değildir.

Böylesi bir açık hukuk ihlali neden göze alındı?

Bu sorunun cevabı çok açık:

AKP, iktidarını ayakta tutan çevreleri konsolide edebilmek için devasa bütçesiyle İstanbul’a ihtiyacı var.

Aksi halde iktidarın ayakta kalma imkânı yoktur.

Diğer bir deyişle; AKP’nin bekası, çıkar çevrelerini beslemeye devam etmesi ile direkt bağlantılı.