AKP oluşumunun 17 yıllık iktidarları sonucunda parti devletine dönüştürdüğü Türkiye’de iktidar yanaşması basının toplum üzerinde oluşturmak istediği algı ‘UÇUYORUZ’ algısı.

Peki ya gerçekte ülkenin hali ne?

Gerçekten ekonomik olarak büyüyor, uçuyor muyuz yoksa ‘PİKE DALIŞI’ ile hızla çakılıyor muyuz?

Bunu anlayabilmek için ülkelerin büyüme kriterlerine kısaca göz atmak bile yeterli.

Kuşkusuz bu kriterlerin başında katma değeri yüksek ürün çeşitliliğinin ve tabi ki mevcut üretim oranının anlamlı düzeyde artırılmış olması gelir.

Oysa Türkiye’de bırakın katma değeri yüksek ürün çeşitliliğinin sağlanmasını; sığırından samanına, soğanından mısırına her türlü tüketim ürününü dışarıdan ithal edecek duruma gelmiş bulunmaktayız.

İçinde bulunduğumuz bu içler acısı durumun sebebi de sorumluları da aslında bellidir.

Artık net olarak görünüyor ki bizi bu duruma getiren en büyük hata; liyakattan uzak siyasi kadrolar tarafından yönetilmeyi millet olarak kabullenmiş olmamızdır.

Yargı önünde irticanın odağı olmaktan mahkûmiyeti bulunan bir siyasi partiye itibar edip ülke yönetimini teslim etmiş olmamızdır.

AKP iktidarlarının, ta baştan itibaren muhalif kesimin tüm uyarılarına, tüm itirazlarına rağmen kamuya ait elde avuçta ne varsa iş bitirici yandaş sermayeye yok pahasına satmaya başladığında sadece muhalif kesimlerden değil, kendi seçmen tabanından da direnç görmesi gerekirdi.

Ne var ki din istismarı, eğitim seviyesi düşük seçmen kitlesinde böyle bir direncin oluşmasının önünde kapkara bir engel olarak öne çıktı.

Normal şartlarda ihanet politikaları denilebilecek AKP iktidarlarının tüm icraatları, ne yazık ki bugün maruz kaldığımız mevcut yıkıcı sonuçları da beraberinde getirdi.

Şimdi ise alım gücü sıfırlanmış vatandaşın öncelikli sorunu haline gelen ekonominin seçim sonuçlarına olumsuz etkisini kırmak için çare arayışı gündemde.

Ancak, sorun üretmekte mahir kadroların çare üretemeyecekleri bilinir ki bunu bir kez daha ispatladılar.

En az ekonomideki vaziyet kadar sorunlu, sıkıntılı açıklamalar ardı ardına geldi.

Mesela, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak, ‘Gıda olmasa enflasyon olmaz’ şeklinde açıklama yapabildi!

Tek başına böyle bir açıklama bile ülkenin ekonomi yönetiminin kimlere emanet edildiğine dair yeterince şey anlatıyor!

Tüm bunlara bakarak ‘ekonomide vardığımız nokta doğal bir sonuçtur’ demek hiç de yanlış olmaz sanırım.

Polisiye ve cezai önlemlerle piyasa fiyatlarını aşağıya çekme gayretlerini ibretle izliyoruz.

İzlerken şu soruyu sormadan da edemiyoruz:

Madem üretici ile tüketici arasındaki ürün hareketinde aracıların fiyatlar üzerindeki etkisinden şikâyet ediyorsunuz, neden İstanbul Büyükşehir Belediyesi eski CHP'li Başkanı Nurettin Sözen’in uygulamaya soktuğu Tanzim Satış projesini devre dışı bıraktınız?

Sözen, spor olsun diye mi o uygulamayı yürürlüğe sokmuştu?

Üretici ile tüketici arasında aracı sayısı arttıkça bunun fiyatlara olumsuz yönde yansıyacağını bilmiyor muydunuz?

Şimdi bu panik niye?