ABD Emperyalizminin yeni sömürü taktiği şöyle işliyor:

Önce hedef olarak seçtikleri ülke yönetimine işbirlikçi bir lider getiriliyor. O lider aracılığıyla ülkede baskı ortamı oluşturulup yolsuzlukların önünün açılması sağlanıyor. Bu yolla liderin elde ettiği paralar ya batılı ülkelerde yatırıma (villa, köşk, şirket ortaklığı v.b) yönlendiriliyor ya da kontrol edebilecekleri ülkelerdeki bankalarda açılan hesaplara nakit olarak yatırılması sağlanıyor.

Sonra ne mi oluyor?

Zaten yeterince hırpalanmış olan hedef ülkede küçük bir müdahale ile önce iç kaos başlatılıyor. Ülke kan gölüne dönünce de planlı bir şekilde dünya kamuoyunun gündemine getiriliyor. Kamuoyu onayını da sağlayınca işbirlikçi lidere artık ihtiyaç kalmadığı için devrik liderliğe terfi ettiriliyor.

İşte asıl oyun da bu noktadan sonra başlıyor!

Görünürde kanlı bıçaklı hale geldikleri hedef ülkedeki işbirlikçi lider alaşağı edildikten sonra yurt dışındaki banka hesaplarını dondurarak tüm mal varlıklarına el konuluyor.

Örnek vereyim:

Mısır Lideri Hüsnü Mübarek alaşağı edildiğinde Mübarek’in yurtdışında 70 milyar dolar civarında mal varlığı bulunuyordu. Bu miktar basına yansıyan kısmı!

Libya Lideri Kaddafi’nin yurtdışı hesaplarında 50 milyar dolar nakit ve milyar dolarlarla ifade edilen mal varlığı bulunuyordu.

Saddam’ın yurtdışında tuttuğu paranın miktarı ise 200 milyar dolar olarak tahmin ediliyor.

Sadece bu üç lider üzerinden en az 320 milyar dolar tek hamlede el değiştirmiş oldu.

Bütün bu planların uygulanma aşamasında sadece Irak’ı işgal ederken askeri harcamaları olmuştur ki bu harcamaların finansmanı da yine Irak hazinesinin yağmalanmasıyla karşılanmıştır.

Diğer ülkelerde ise böyle bir harcama da söz konusu değildir.

Ortadoğu ülkelerindeki kaosun neden bir türlü bitmediği artık daha net anlaşılıyor değil mi?