internet haber sitesi
Reklamı Geç
GÜNEYDOĞU SENDROMU
Erol Duran

GÜNEYDOĞU SENDROMU

 

14.10.2007 TARİHİNDE KALEME ALDIĞIM BİR YAZIMI; NOKTASINA, VİRGÜLÜNE DOKUNMAKSIZIN YAYINLIYORUM.

 

GÜNEYDOĞU SENDROMU

    Başlangıcı çok eskilere uzanan ama; hissedilen yansımaları yetmişli yıllara dayanan Güneydoğu dalgalanmaları ve onun psikolojik sendromu, günümüzün ciddi psikolojik rahatsızlıklarından birini oluşturmaktadır.

    Günümüzde bazen Kürt Sorunu ve bazen de sadece Terör veya PKK diye nitelendirilen bu terör hareketi; ülkemize maddi, manevi ve psikolojik açıdan maliyeti oldukça ağır sonuçlar yaratmıştır. Tabi ki; bütün bunların yanında en ağır fatura da bence insani boyutudur. Verdiğimiz şehitleri haklı olarak ön planda tuttuğumuz zaman, bunun değerinin maddi ölçekte ölçeklendirmemizin olanağı yoktur. Güneydoğu Sendromunun İnsani boyutunu üç temel noktada düşünürsek:

      1.   Verdiğimiz şehitlerimiz (Asker, Polis) 

      2.   Suçu günahı olmayan, yöre halkı ve terörist saldırılara hedef olan, büyük kentlerimizde yaşayan diğer insanlarımız.

      3.   PKK teröristlerinin kendi kayıpları...

    Burada; 3 ncü maddeyi ihmal ederek, konuyu izaha çalışmak istiyorum. Neden böyle düşündüğümü de, diyelim ki hiç hesaba katmak istemiyorum.

    Otuz yıl geçmiş, yetmişli yılların sonundan bu yana. Buna rağmen; terörle mücadelede daha etkin görev yapacak ve daha yüksek imkân ve kabiliyete sahip, bir oluşumu henüz kuramamışız. Yirmi yaşına henüz basmış ve Silahlı Kuvvetlerde üç-beş ay eğitim almış insanları bu tip görevlerde kullanmak, terörü veya terörizmi ne kadar ciddiye aldığımızın bir göstergesi midir? Doğrusu bilmiyorum. Ülkemizde Özel Harekât Timleri, Sat Komandoları gibi oluşumların varlığı da bir vakıadır. Yani; gereksinim duyulmuş ve bu tür oluşumlar yaratılmıştır. Elbette ki, bu da memnuniyet duyulacak husustur. Ülke insanlarının gururunu ve güvenini arttıracak bir olaydır bu.

    Öyleyse; bu sendromdan kasıt nedir?

    ABD de bir Vietnam Sendromu vardır, bizde de Güneydoğu Sendromu. Bu sendrom neden ve nasıl oluşmaktadır? Gabar Dağı’nda, Kandil Dağı’nda veya Güneydoğunun herhangi bir yerinde; PKK ile sıcak temasın sağlandığı her yerde, ya askerimiz şehit olmakta, ya da, PKK’lı teröristler imha edilmektedir. Yukarıda da belirttiğim üzere; 3 ncü maddede yer alan hususun üzerinde durmayacağım. Askerlerimizin şehit olması demek, diğer hayatta kalan gazi veya diğer askerlerimizin, arkadaşlarını gözleri önünde cereyan eden şehadetleri, hiç kuşku yok ki, moral bozucu ve ağır psikolojik depresyonlara sebebiyet verecek olaydır.

    Burada; şehitlerimizi büyük bir saygı ve rahmetle anarken; geride kalan gazi ve diğer askerlerimizin durumu da oldukça ciddidir.

    Bir insan için en değerli şey yaşamıdır. Yaşamını sürdürmek için de en değerli şeyi vatandır. İşte bu tür operasyonlara katılan askerlerimiz; en değerli şeylerini, yine yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli olan en değerli şey için gözlerini kırpmadan feda etme girişimini göstermektedirler. Bu inanç ve haleti ruhiye içinde savaşa ve operasyona katılmaktadırlar.

    Peki; savaşta veya operasyonda yara almadan, yani gazi olmadan askerlik süresi biten askerlerimiz ve gazi olarak dönen askerlerimiz, tekrar sivil yaşama döndükleri zaman kendilerini bekleyen durum nedir? Canları pahasına sürdürdükleri bu kahramanca ve canhıraş mücadele, sivil yaşama döndüklerinde kendilerine ne gibi bir artı değer sağlamaktadır?  Devletimiz ve milletimiz bu insanlara ne kadar değer vermektedir? Bu insanlarımız; yanı başında düşman mermileriyle veya bombalarıyla paramparça olurken, gördükleri bu manzara karşısında kapıldıkları bu dehşeti ve sivil yaşama geçtiklerindeki bu umursamazlığı, hiçe sayılmayı, beyinlerinde nasıl dengeleyeceklerdir? Savaşa veya operasyona hiç katılmamış olan bizlerle onlar arasında nasıl bir fark göreceklerdir? Askere gittiklerinde kaybettikleri işlerini de bulamayacakları kesin olan bu durumda, onların içine düştüğü psikolojik duruma ne ad vermeli acaba?

    Gece – gündüz; büyük bir dehşetle sarsılarak, kendilerini sivil yaşamda olmalarına rağmen, bir an operasyonda olduklarını zannederek, kendilerini yerlere atan, sipere yatan ve düşman saldırısına uğradığını zanneden bu insanları tedavi edecek, rehabilite edecek noktalar oluşturmamışken, bu şikayetlerinden dolayı, hiçbir sosyal güvenceleri bulunmadığından ellerini ovuşturup, bu nöbetleri sık sık yaşamaya devam eden bu kahraman insanlara ne zaman kahramanlık payesi vereceğiz ve onları devletin şefkatli kolları arasında göreceğiz?

    Bayram arifesinde 15 şehit verdik. Bunlara Milli Takımın Teknik Direktörü “eğer bu maçı kazanırsak, buradan elde edeceğimiz geliri, bu şehit ailelerine vereceği” açıklamasını yaptı. Kazanırsak! .. Kazanamadılar! ... O zaman şehit yakınları; bir dahaki baharı bekleyecek... Bu ne kadar can sıkıcı, ne kadar tahripkâr bir durum! .. Ya gazilerimiz? İki kolunu, iki bacağını birden kaybeden gazilerimiz!  Onların durumu nasıl? Ya olağanüstü kahramanlık göstermiş ve hiç yara almadan ailesine dönme şansına sahip olan, psikolojisi alt-üst olmuş askerlerimiz! .. Onların durumu ne?

   İşte Güneydoğu Sendromu diye adlandırdığım durum bu... Bu yoğun olumsuz psikolojik ortamı bizzat teneffüs etmiş ve yaşamış insanlarımızın yanında, bir de askerlik çağına yaklaşmış ve askere çok yakında gidecek gençlerimiz var. Onlar bu durumları nasıl değerlendiriyor sanıyoruz? Bir an önce askere gitmeye can atan ve hatta böyle durumlarda askerlik şubeleri önünde uzun kuyruklar oluşturan insan sayısını her geçen gün azaldığını göreceğiz. Ailelerin birçoğunun, bin bir müşkülatla büyüttükleri çocuklarının askere gitmesini istemediklerine tanık oluyoruz. Bunların sebebi yukarıdaki işaret ettiğimiz durumlar değil midir? Evlatlarının şehit olacağı ihtimalinden değil, sağ veya gazi olarak döndüklerinde, kendi evlatlarından önce askere giden ve cephede yarı bedenlerini bırakarak, psikolojilerini bozarak dönen insanlarımıza, devletimizin hiçbir şey yapmadığını gördükleri için, evlatlarının askere gitmemesini istemektedirler. Halbuki; bu insanlar sivil yaşama döndüklerinde; devletin onları rehabilite etmesi ve iş bulma konusunda da, onlara öncelik tanıması gerekmez mi? Gazilerimizin; geri kalan yaşamını rahat ve kimsenin eline bakmadan yaşamlarını sürdürmelerini sağlaması gerekmez mi? Efendim, devletin parası yokmuş. Böyle bir şey yok. 

Devleti hortumlayanlara, devlet düşman muamelesi yapsaydı, mallarına el koyarak, onları zindanlarda çürütseydi, herkese yetecek para kalırdı. Ama onlara hiçbir şey olmadı. Olan gazilere, şehit ailelerine ve psikolojisi bozulmuş dönen askerlerimize oldu.

    Ben hiçbir kurumu suçlu göstermek istemiyorum ve hatta hiçbir kurumumuzun suçlu olmasını da arzu etmiyorum ama; gerçek bu... Güneş balçıkla sıvanmaz.

Güneydoğu Sendromundan daha tehlikeli bir gerçek var ülkemizde. Çığ gibi büyümekte olan. ABD Irak’a ilk girdiğinde; Saddam’ın heykelini, Iraklı vatandaşlarla birlikte, boynuna ip takarak çekip devirdiler. Bu olay, sadece bu olay, tüm Irak’ın işgalinden daha derin anlamı olan bir durumdu. Peki Irak vatandaşı neden ABD ye yardım etti bu konuda? Çünkü Saddam 24 yıllık saltanatı süresince; kendi insanında milli duygu diye bir şey bırakmadı da ondan.

    Bakın efendim; ülkemizde yeni yeni üniversiteler açacağımıza, sayılarını her yıl biraz daha azaltarak, sonun da bir tane bile üniversite bırakmayalım daha iyi! . Neden mi? Eğitim almamış veya az eğitim almış insana iki nutuk çekip, milli duygularını kabartabilirsin. Ama eğitimli insan, kendi ülkesinde, kendisinin bir hiç olduğunu gördüğünde, buna nutukla falan bir şey anlatmanın imkanı hemen hemen hiç olmaz. Peki bu durum insanları ve ülkeyi nereye taşır? İşte Saddam örneği! .. Eğitimli insan; devleti hortumlayanların farkında olur, perde arkası filmleri görür ve faillerine de hiçbir şey yapılmadığını da görür. Ee sonuç! ?  Vallah, bu PKK teröründen daha az tehlikeli olmaz. Şimdiden sorular sorun olmadan, bunun önüne geçilmelidir. Madem üniversiteler var, mademki bu üniversiteler durmadan mezun veriyor, madem ki, iç siyaset malzemesi olsun diye ha bire üniversite açıyoruz, bunlara, bu eğitimli insanlara da sahip çıkmak gibi bir zorunluluğumuz var. Onlara branşlarına göre iş ortamı yaratamıyorsak, bu eğitilmişliğin anlamı ne? Sizce de baş belası bir durum olmayacak mı yakın bir gelecekte? Umarım ben yanılıyorumdur.

    Yazımın başında 3 ncü maddeye değinmeyeceğim demiştim. Sizce değinmeme gerek var mı?  Saygılarımla!...

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
İran’da eylemcilere idam kararı onaylandı
İran’da eylemcilere idam kararı onaylandı
Şebnem Korur Fincancı gözaltına alındı
Şebnem Korur Fincancı gözaltına alındı