internet haber sitesi
Reklamı Geç

Tüylerinizi Diken Diken Edecek Çözülememiş 11 Gizemli Olay

Gizemi henüz çözülememiş 11 olay...

Tüylerinizi Diken Diken Edecek Çözülememiş 11 Gizemli Olay
Tüylerinizi Diken Diken Edecek Çözülememiş 11 Gizemli Olay admin

Tarihin farklı dönemlerinde yaşanmış kimi esrarengiz, kimi ürkütücü, kimi düşündürücü olaylardan öne çıkan 11 gizemli olay.

The Hum (Gizemli Uğultu)

Dünyanın farklı bölgelerinde ve özellikle küçük yerleşim birimlerinde ortaya çıkan gizemli uğultu. Bu uğultu genellikle geceleri ortaya çıkmakta ve duyanların çılgına dönmelerine sebep olduğu söylenmektedir. İngilizcede "Hum" olarak bilinen "Uğultu", dünyanın en esrarengiz olaylarından biridir. Hakkında öyle ürkütücü hikayeler vardır ki, insanların bu uğultuya dayanamayıp intihar ettikleri bile söylenmektedir.

Dünyanın birçok yerinde, gizemli uğultu ile ilgili kayıtlar bulunmaktadır. İngiltere'nin Bristol kenti, ABD'nin New Mexico eyaletinde ki Taos ve İskoçya'nın Largs kasabası bu yerlere sadece birkaç örnektir.   

İlk olarak 1950'li yıllarda ihbarları gelmeye başlayan uğultu, ilerleyen zamanlarda daha fazla bölgede ve daha fazla yerleşim biriminde duyulmaya başlandı. Uğultu hakkında tespit edilen en belirgin özellikler ise, genellikle kapalı alanlarda ve geceleri daha fazla duyulmasıdır. Ayrıca şehir kalabalığında ki gürültüden uzak, kırsal yerleşim bölgelerinde daha çok rapor edilmiştir. Tüm araştırmaların sonuçsuz kaldığı bu esrarengiz olay hala gizemini korumaktadır. 

10. Doppelganger (Eş Beden)

Doppelganger bir kişinin aynı anda iki farklı yerde bulunmasına verilen isimdir. Aslında tam bir Türkçe karşılığı bulunmayan kelime İngilizce'ye Almanca'dan geçmiştir. 

Doppelganger durumunda kişi eş bedenini, isteyerek ve ya istem dışı olarak farklı bir lokasyona gönderebilir. Kimi durumlarda eş beden gerçeğinden ayırt edilmeyecek kadar belirgin özellikler taşımaktadır. Genellikle garip, tam belirgin olmayan bir görünüm halindedir ve konuşulana karşılık vermez. 

Doppelganger’e örnek olarak gösterilen en şaşırtıcı raporlardan biri Baron von Güldenstubbe’nin ikinci kızı Julie von Güldenstubbe tarafından, Amerikalı yazar Robert Dale Owen’a anlatılan Emilie Sagee’nin hikayesidir. 

Julie von Güldenstubbe 1845 yılında Litvanya'da ki Wolmar yakınlarında, Pensionat von Neuwelcke isimli özel bir kız okuluna gönderilir. 13 yaşında ki Julie von Güldenstubbe'nin, Emilie Sagee adında 32 yaşında fransız bir öğretmeni vardır. Okul yönetimi ve öğrenciler öğretmenden oldukça memnundur. Ancak, kadın hakkında Doppelganger'ı olduğu söylentileri hızla yayılmaktadır. Zaman zaman öğrenciler duruma tanık olduklarını belirtmişlerdir. 

Emilie Sagee eş bedenini hiçbir zaman görmediğini söylemektedir. Ancak başkaları onun eş bedenini gördüklerinde ise, bedeninde ki tüm enerjinin çekildiğini ve çok yorgun hissettiğini belirtmektedir. Hatta böyle zamanlarda kadının tüm renginin solduğu gözlemlenmiştir. 

9. Babushka Lady

Babushka Lady, 1963 yılında John F.Kennedy suikastinin gerçekleştiği sırada, olayı fotoğraflamış olabileceği düşünülen kişidir. Lakabını taktığı eşarptan almıştır. Babushka, Rusçada "yaşlı kadın" anlamına gelmektedir. 

Suikast sonrasında inceleme yapan uzmanlar, olay yerinde ilginç bir kadın fark ederler. Kadın fotoğraflarda yüzünün önünde bir şey tutmaktadır ve bu şeyin kamera olduğu düşünülmektedir. İlginç olan ise suikast sırasında insanlar panik içinde kaçmaya çalışırken, kadın olduğu yerde çekimlere devam etmektedir. 

Kadın o anı görüntüleyen pek çok kamera tarafından görüntülenmiş, polis ve FBI derhal kadını bulmak için çalışmalara başlamıştır. Ancak suikasti araştırmak için kurulan birlikler ne yaptılarsa da kadının izini bulamamışlardır. 

Olaydan yaklaşık 6-7 yıl sonra, "Beverly Oliver" isimli bir kadın kendisinin Babushka Lady olduğunu söylerek teslim olmak istemiştir. Ancak olay anında elinde tuttuğu kameradan herhangi bir görüntüyü kanıt olarak sunamadığı için, resimlerin çalındığını ya da FBI tarafından alındığını iddia etmiştir. 

8. The Great Attractor (Büyük Çekici)

Kara delikler, muazzam bir çekim gücüne sahip, ışığı dahi içine çekip kaçmasına izin vermeyen gök cisimleridir. Kara delikler Weber ölçeği gibi bazı ölçme teknikleri ile belirlenirler. Varlıkları Einstein’ın izafiyet teorisine dayanmaktadır. Günümüzde birçok bilim adamı ve astrofizikçi tarafından kabul görmüştür.

Güneş sistemimiz içindeki gezegenlerle birlikte, galaksinin merkezinde bulunan, muazzam çekim gücüne sahip bir kara deliğe doğru ilerlemektedir. Bilim adamlarının yakın tarihte keşfettikleri şok edici bir durum söz konusu. Galaksimiz içindeki bütün yıldız ve gezegenleri ile beraber saniyede 700 metrelik, yani saatte 2500 km'lik bir hızla, 300 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunan bölgeye doğru çekilmekte. Weber ölçeği, orada onbinlerce galaksi büyüklüğünde bir kara deliğin varlığını tespit etmiştir. Öyle ki, bizim galaksimiz gibi onbinlercesi kara delik tarafından çekilmekte. Bilim adamları bu kara deliğe Great Attractor yani Büyük Çekici ismini verdiler.

7. Pollock Twins (Polock İkizleri)

John ve Florence Pollock Hexham’da yaşayan bir çifttir. Jacqueline ve Joanna adında iki kız çocukları vardır. Jacqueline 6 Joanna ise 11 yaşındadır. Bu aile 5 Mayıs 1957’de kızları ve kızlarının Anthony Layden adında bir arkadaşlarıyla birlikte araba kazası geçirir. Maalesef üç çocuk da olay yerinde hayatlarını kaybeder

Bu olayla birlikte yıkılan John ve Florence tekrar bebekleri olacağını öğrendiklerinde umutlarını geri kazanırlar.

Florence’ın doktoru onlara sadece bir bebekleri olacağını söylese de, John buna katılmaz ve karısının ölen çocuklarını ikiz olarak tekrar dünyaya getireceğini iddia eder.

John bir Katolik ve Katolik dini yeniden canlanma terimine karşıdır. Ama bu John’un inancına engel olmaz. Florence’ın ikiz doğuracağından ve üstelik bu ikizlerin ölen çocuklarının ruhunu taşıyacağından emindir.

Tüm bu tuhaflıklara karşın John’un ikiz öngörüsü doğru çıkar ve 4 Ekim 1958’de Gillian ve Jennifer dünyaya gelir.

John, Jennifer’ın alnında beyaz düz bir yara olduğunu fark eder. Bu yaranın aynısı ölen çocukları Jacqueline’de de vardı. Bebeğin bacağını incelediğinde ise Jacqueline’de olan aynı doğum izini görür.

İkizler 4 yaşına gelmiştir ve aile Hexham’a doğru yola çıkmıştır. Yolculuk esnasında ikizler hiç gitmedikleri yerleri işaret etmeye başlar. Ölü kardeşlerinin okuduğu okulun önünden geçerken, okulun onların okulu olduğunu ve orada okuduklarını söylerler. Aile bu olayın ardından ikizlerin etkileşime geçebilmeleri için ölen çocuklarının eski eşyalarını çıkarırlar. İnanılmaz bir şekilde ikizler tüm oyuncak bebeklerin isimlerini doğru bilirler. 

1-2 ay sonra kızlar park edilmiş bir arabanın yanından geçerken “araba bizi almaya geliyor!” diye bağırırlar. 

John ve Florence ölü kardeşlerinden hiç bahsetmedikleri için ikizler 5 yaşına geldiklerinde anıları silinmeye başlar. 

6. Kryptos (SIR) 

Kryptos, CIA’nın ABD’deki merkezinin bahçesinde yapılmış, üzerinde şifreli yüzlerce harf bulunan kitabedir. 1989 yılında, o zamanki CIA başkanı olan William Webster’in talimatıyla, CIA şifrecisi Ed Scheidt ve heykeltıraş Jim Sanborn tarafından yapılmıştır. 17 yıldır şifrenin ancak bir kısmı çözülebilmiştir. Özellikle Da Vinci Şifresi kitabından sonra şifre çözücülerin bir numaralı uğraşısı haline gelmiştir.

Kryptos, Eski Yunanca’da "Sır" anlamına gelmektedir. Kryptos adlı bu anıt, bir tür kitabe. "S" harfi biçimindeki kitabe 4 bölümden oluşuyor ve her bölümde heykeltıraş Jim Sanborn’un CIA şifrecisi Ed Scheidt’in yardımıyla hazırladığı 4 uzun şifreli cümle yer alıyor.  

Kryptos, CIA’nın Langley Virginia’daki merkez binasının bahçesinde bulunuyor. Dünyanın en iyi ajanları anlamını bilmedikleri bu kitabeyi her gün görüyorlar.

"Only WW"... (Sadece WW…) Kitabenin şimdiye kadar çözülen bölümü, merkezin altında gömülü önemli bir şeye işaret ediyor. 

Bu eser, ününe 1999 yılında, CIA şifre uzmanları gizli mesajın dörtte üçünü çözdüklerinde kavuşmuştur. Jim Gillogly, şifrenin ilk dörtte üçlük bölümünü çözdüğünü açıkladı fakat sonrası gelmedi. Kalan kısmı çözemedi. Gillogly, geri kalan 97 harfi çözebilmek için 10 yıldır uğraşmaya devam ediyor. Baş tarafındaki bölüme göre tamamını ve neyi ortaya çıkartacağını "sadece WW", yani "William Webster" biliyor.

5. Green Children (Yeşil Çocuklar)

Zaman zaman karanlığın içinden bu dünyaya ait olmadığı düşünülen insanlar gelir ve bir sır olarak yaşayıp sır olarak da ortadan kaybolurlar. Bu insanlar içinde en ünlüleri şüphesiz Yeşil Tenli Çocuklardır.

1883 senesinde İspanya’nın Banjos kasabası yakınında iki küçük çocuk bulunmuştur. Bunlar ne kaybolmuş ne de aileleri tarafından terk edilmiş çocuklar değildiler. Çocuklar tarlada gündelikçi olarak çalışan işçiler tarafından korku içinde ağlarlarken bulunmuşlardı. Sesleri duyan işçiler çevreyi araştırmışlar ve bir mağaranın hemen ağzında birbirine sarılmış korku içinde ağlayan iki küçük çocuğu görmüşlerdi. Dilleri İspanyolca olmadığı için anlaşılamamaktaydı. En ilginci elbiseleri garip bir metalden yapılmıştı.

Çocuklardan biri kız diğeri erkekti ve her ikisinin de rengi yeşilin değişik bir tonuydu. Çocuklar bakılmak için kasabaya getirildiğindeyse erkek olanı hiç bir şey yemediğinden bir süre sonra öldü. Kız çocuğu hayatta kaldı ve kendisini kurtaran İspanyol köylüleri ile birlikte yaşamaya başladı. Onların dilini öğrenince güneşi olmayan, devamlı karanlığın hüküm sürdüğü bir yerden geldiklerini söyledi. Nasıl geldikleri sorulduğunda; büyük bir patlama duyduklarını, “bir şey” tarafından fırlatıldıklarını ve kendilerini mağaranın önünde bulduklarını anlatıyordu.

Bu olayın neredeyse aynısı 12. yüzyılda yaşamış olan İngiliz tarihçi Newburgh’lu William’ın vakarüsnamelerinde de anlatılmaktadır. Bu kez yer İspanya değil İngiltere’nin küçük bir kasabası olan Woolpit’tir;

1100 yıllarında Kral Stephen zamanında (1135-54) bu küçük kasaba yakınlarında iki küçük yeşil çocuk bulunmuştur. Rahip Newburgh’lu William kayıtlarına olayı şöyle geçirmiştir: “Hiç kimse dillerini anlamıyordu. Kasabanın yargıcı olan Sir Richard de Calne’nin evine götürüldüklerinde her ikisi de çaresizlik içinde ağlıyorlardı. Önlerine konulan ekmek ve diğer yiyeceklerin hiç birine dokunmadılar. Daha sonra kız çocuğunun anlattığına göre bu sırada neredeyse ölecek kadar açtılar. Biraz ileride bulunan baklaların içini açarak yediler. Bunun üzerine yanlarına yeni baklalar getirildi ve içleri verildi. Bunları büyük bir iştahla yediler. Bundan sonra başka da bir şey yemediler. Erkek çocuğu oldukça uyuşuk duruyor ve devamlı tedirgin davranıyordu, zaten bir süre sonra da öldü. Kız çocuğunun sağlığı gittikçe iyileşti. Türlü yiyecekler yemeye başladı, zamanla derisi yeşil rengini kaybetti“.

Kız İngilizceyi öğrendi ve nereden geldikleri sorulduğunda; tüm yaşayanlarının yeşil tenli olduğu güneşi olmayan bir yeri tarif etti. Büyük bir mağara içinde gezerlerken, erkek çocuk ile birlikte kalabalıktan ayrıldıklarını, kaybolduklarını, güneşin gözlerini alan aydınlığı gördükleri yere yöneldiklerini ve böylece mağaradan dışarı çıktıklarını anlattı. William’ın kayıtlarına göre kız geldikleri yerin Aziz Martin ülkesi olduğunu ve orada herkesin hıristiyan olduğunu söylediğini yazmıştır.

4. Zodiac Killer (Zodyak Katili)

Zodiac, 1960’lı yılların sonu ve 1970’li yılların başında Kuzey Kaliforniya’da ortaya çıkan bir seri katildir. Yıllarca polise şifreli mesajlar göndererek ve iletişime geçerek adeta dalga geçmiştir.

David Arthur Faraday (17) ve Betty Lou Jensen (16) San Francisco yakınlarındaki Vallejo’da , 20 Aralık 1968 tarihinde kurşunlanarak öldürüldüler. Bu seri katilin ilk cinayeti olarak kabul edildi.

Zodiac, ilk olaydan altı ay sonra 5 Temmuz 1969’da yeniden ortaya çıktı. Michael Renault Mageau (19) ve Darlene Elizabeth Ferrin (22) 5 Temmuz 1969 tarihinde, Vallejo’daki Blue Rock Springs Park’ta bir park yerinde kurşunlandılar. Olayda, Ferrin hastahaneye götürülürken hayatını kaybetti. Michael ise kurtulan ilk kurban oldu.

Zodiac’ı pek çok seri katilden ayıran gelişme 1 Ağustos 1969’da yaşandı. Üç yerel gazeteye birer mektup geldi. Bu mektuplarda Zodiac benzer ifadelerle cinayetleri üstleniyordu. Ayrıca her mektupta bir şifreli yazının üçte biri vardı; bunlar çözülürse kimliğinin anlaşılacağını söylüyordu.

Zodiac iki ay sonra, 27 Eylül 1969’da yeniden iş başındaydı. Napa Vadisi yakınlarındaki Berryessa Gölü kıyısında, gözden uzakta oturan üniversite öğrencileri Cecelia Shepard (22) ve Bryan Hartnell’i (20) bıçakladı. Olay yerinden ayrılırken Bryan’ın arabasına daha önceki cinayetlerin tarihlerini ve Zodiac işaretini bıçakla kazıdı. Ve yine polis merkezinin yakınlarında bir telefon kulübesinden katliamını haber verdi. Cecelia hastanede öldü, Bryan hayatta kaldı.

11 Ekim 1969’da Zodiac yine ortaya çıktı. Bu defa, bindiği bir taksinin şoförü Paul Stine’ı hem öldürdü hem de cüzdanını ve anahtarlarını çaldı. Bu cinayette onun tarzına uymayan pek çok şey yaptı aslında; Stine’ın gömleğinden bir parça kopardı, uzaklaşmadan önce de bir bezle taksinin içini ve dışını sildi. Bütün bunları yaparken üç genç uzaktan onu izliyordu. Polise haber verdiler.

Bu olay Zodiac’ın işlediği bilinen son cinayetti. Kendisi daha sonra birçok kez polise ve gazetelere mektuplar ve şifreler gönderdi. Taksici cinayetinden sonra polis merkezine 340 karakterlik kriptogram ve yaklaşık üç hafta sonra da  2. Zodyak kriptogramını gönderdi. 2. kripto 2011 yılında Özcan Türkmen tarafından çözüldü.

3. Shroud Of Turin (Torino Kefeni)

Torino Kefeni; İsa'nın İtalya'nın Torino kentinde bulunan kefenidir. Birçok bilim adamının yıllarca yaptığı araştırmalarla elde ettikleri bilgilere göre 1.yy'a ait olan bir kefendir. Söz konusu kefen,1978 yılında 40 Amerikalı bilim adamı tarafından çağın en gelişmiş cihazları ile incelenmiştir. Üzerinde çeşitli testler yapılmıştır.

Kefenin fotoğrafları ilk kez 1898 yılında avukat Secundo Pia tarafından çekildi. Filmler banyo edildiğinde, filmin negatifinde, kefende çıplak gözle görülebilenden çok daha net ve pozitif bir resim çıktığı görüldü. Vücudun beze değmiş olduğu yerlerde kefen daha parlaktı; örneğin burun, alın, kaslar gibi yerlerde. Doğrudan temas etmeyen yerlerde ise parlaklık daha azdı; örneğin göz yuvaları, avurtlar gibi yerlerde.

Kefendeki adamın gözlerinin üzerinde para olduğu fark edildi.1.yy'da Yahudiler ölülerinin gözlerinin üzerine para koyarlardı. İzoyoğunluk yöntemi ile yapılan incelemelerde bu paranın üzerindeki şekil ve yazı belirlendi. Paranın üzerinde bir Romalı başı ve Tiberius Caesar yazısının bulunduğu anlaşıldı.

Kefendeki adamın elleri bilekten çivilenmişti, ikonalarda gösterildiği gibi avuç içinden değil; öyle çakılmış olsaydı vücut ağırlığı nedeniyle el kaslarının yırtılması söz konusudur. Çivi ancak ''destot bölgesi'' denilen yerden çakılırsa bilek kemiklerine zarar vermez. Bu noktanın varlığı anatomistler tarafından 19.yy'da bulunmuştur.

Araştırmalar sonucu edinilen bilgilere göre;

-Kefendeki adamın boyu 1.78'dir.

-Adam sakallıdır.

-Adamın vücudunda 90 ila 120 kırbaç yarası vardır. Adam iki farklı kişi tarafından kırbaçlanmıştır.

-Sakalının bir bölümü yolunmuştur.

-Bacakları kırılmamıştır.

-Sakalı ikiye ayrılmış gibidir, bu da çenesini kapatmak için çene bağı kullanıldığını göstermektedir.

-Kefen üzerinde 50 çeşit çiçek tozu (polen) bulunmuştur. Bunlardan bazıları sadece Türkiye'de bulunmaktadır.

-Keten dokusunun arasında pamuğa rastlanmıştır, Avrupa'da pamuk yetişmemektedir.

-Karnı şişmiştir. Bu da adamın haç üzerinde boğularak öldüğünü göstermektedir.

-Ayaklarından da çivilenmiş olduğu görülmektedir.

-Başına dikenli bir şey geçirildiği, başındaki yara izlerinden belli olmaktadır.

-Böğrünün sağ tarafında, 5. ile 6. kaburga kemikleri arasında 4.5 cm'ye 1.5 cm'lik oval biçiminde mızrak yarasını andıran bir yara görülmektedir.

-Dizleri yara bere içindedir.

-Omzunda zedelenme vardır.

-Kefen üzerinde kan lekeleri vardır.

Varılan sonuca göre söz konusu bez, gerçek bir kefendir; ayrıca bu kefen işkence görmüş ,haça gerilerek öldürülmüş bir adama aittir. Bu adamın başına gelenlerle İncil'de İsa hakkında anlatılanlar arsında büyük benzerlikler vardır. 

Kefenin dokularında hemoglobine rastlanmış; işkence görmüş bu adamın kan grubu AB Rh+'tir. Son yıllarda keşfedilmiş hemodinamik yasalarına da tamamen uymaktadır.

2. Bermuda Triangle (Bermuda Şeytan Üçgeni)

Bermuda Şeytan Üçgeni; Bermuda adaları, Porto Rico ve Florida arasında yer alıyor. Yani Atlantik okyanusunda, Güney Amerika’nın başladığı noktada.

Bilinen ilk vaka 1945 yılında meydana gelir. Tatbikat için Florida’dan havalanan 5 savaş uçağı Bermuda Şeytan Üçgeni bölgesine girdiğinde üsse şöyle bir anons geçer. “Karayı göremiyoruz. Nerede olduğumuzu bilmiyoruz. Galiba kaybolduk.” Bu anonstan sonra irtibat kesilir. Yardım için hemen aynı havaalanından PBM Mariner cinsi bir yardım uçağı kaldırılır. Fakat bu uçak da içindeki 13 kişiyle bir anda ortadan kaybolur. Tüm uçaklar aynı gün içerisinde ortadan yok olur ve bir daha hiçbirinin izine rastlanmaz. Bu sadece başlangıç. Bu olaydan sonra onlarca gemi ve uçak bölgede kaybolmuş. Hatta bölgede onlarca mürettebatsız gemiler de bulunmuştur. 

Bermuda Şeytan Üçgeni’nde bugüne kadar kaybolan insan sayısı 1000’li sayılarla ifade ediliyor. Bu bakımdan sıradan anlatılan efsaneler gibi değil. Burada bir şeylerin yaşandığı kesin. 

Bermuda Şeytan Üçgeni hakkında bu güne kadar onlarca teori ortaya atıldı. Uçakların ve gemilerin uzaylılar tarafından kaçırıldığı, okyanusun altında manyetik bir çekim alanı bulunduğu, bölgede kayıp Atlantis kıtasının bulunduğu gibi. Teoriler sıklıkla gündeme gelmeye devam etse de, bilinen tek gerçek şudur ki Bermuda Şeytan Üçgeni gizemini korumaya devam etmektedir.

1. City of Atlantis (Kayıp Şehir Atlantis)

 

Atlantik Okyanusu’ndaki muhteşem efsanevi ada Atlantis, Aralarında Eflatun’un da bulunduğu Antik Çağ’ın pek çok yazar ve düşünürünün eserlerinde anlatılmaktadır. Milattan yaklaşık 600 yıl kadar önce Atina’lı kanun koyucu Solon’a bir grup Mısırlı Rahip denizin ortasında bulunan fantastik bir krallıktan söz etmişlerdi. Bu rahipler, Solan’a bu krallığın 9.000 yıl kadar önce çok güçlü bir krallık olduğunu anlatmışlardı.

Eflatun: MÖ.359-347 yılları arasında yazdığı 2 kitabında (Timeaus ve Critias): ilk kez, Atlantis kıtasından söz eder. Bu yazdıklarına kaynak olarak ise, yine Atinalı bir yazar ve şair olan “Solon”un yazdıklarını gösterir.

Kayıp Şehir Atlantis, dünyanın en eski ve en büyük efsanelerinden biri. Eski zamanlardan beri birçok insan, deprem ya da tsunami sonucunda sular altında kaldığına inanılan Atlantis’in yerini bulmaya çalışmıştır. Yunan filozof Platon Atlantis’i Gibraltar Kayası’nın yanında yer alan büyük bir ada olarak tanımlamıştır. Platon, Atlantis’in çoğu gelişmiş medeniyetin yuvası ve sahip olduğu olağanüstü sarayıyla rakipsiz bir inceliğe sahip olduğunu düşünüyordu. Diğer özellikleri dışında Atlantis, bir Poseidon tapınağı, iç içe duvarlar, kanallar ve güzel insanlarla doluydu.

Anlatılanlara göre; Atlantis, yaklaşık 9000 yıl önce, Atlantik okyanusunda, Herkül kayalıklarının yani günümüzdeki Cebelitarık boğazının ötesindedir. Libya ve hatta Asya kıtası topraklarından daha büyük bir adadır.

Atlantis’in gizemi, yaklaşık 2000 yıldır, birçok insanın hayal dünyasını süslemiştir.

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR X
İran’da eylemcilere idam kararı onaylandı
İran’da eylemcilere idam kararı onaylandı
Şebnem Korur Fincancı gözaltına alındı
Şebnem Korur Fincancı gözaltına alındı